Moğolistan-Çin sınırındaki Erenhot sınır kapısında öncülerimiz Şuklev ve Nikolov’un başına gelen öngörülemeyen durum, yolculuklarının aksamasına yol açtı.
Ne Baykal Gölü’nün derinlikleri, ne Gobi Çölü’nün zorlu iklim koşulları, ne de karı koca arasındaki en büyük cazibe, Renault 4’teki çifti durdurmayı başaramadı; insan sınırlamaları ve giderek insanı ve kişiliğini unutan yasaların harfiyen uygulanması kadar. Hayran sayfalarındaki video, Şuklev ve Nikolov’un Çin sınır muhafızlarıyla muazzam iş birliğini ve “soruna” bir çözüm arayışını açıkça gösteriyor. Hatta kendi araçlarından inip Pekin’e trenle gitmeyi bile öneriyorlar ki bu, misyonlarının asıl fikrini tamamen altüst edecektir. Şuklev ve Nikolov bilinmezliğin ortasında dururken ve ikiliyle sürekli temas halinde olan Pekin büyükelçiliğimiz bir çözüm bulmaya çalışırken, bu tür zorlukların Makedonya’nın kaderinin bir parçası olup olmadığını giderek daha fazla merak ediyorum.
Elbette, hem olumlu hem de olumsuz yanıt verilebilir. İlk durumda, Slavko Janevski’nin aynı adlı romanında güzel bir şekilde sunulan doğuştan gelen inatçılığımızla yüzleşmeli ve onu geleceğimizi inşa edeceğimiz yapıcı ve birleştirici bir güç olarak kabul edip yönlendirmeliyiz. Böylece, öz yıkıcı bir özellikten, halkımızın tanınabilir bir işaretine dönüşebilir. Tıpkı İtalyanların bize “bella vita”yı, Fransızların “l’amour”u, Almanların “quality”yi, İngilizlerin “language”i öğrettiği gibi, biz de dünyaya sabrı ve azmi (inatçılığın iyi niteliklerini) öğretebiliriz. Ancak ikinci durumda, aramızda hiçbir yanlış anlaşılma olmadığını, hatta gereğinden fazla çabaladığımızı fark ederiz. O zaman, alçakgönüllülükle başkalarına önderlik edip onları geliştirmekten başka çaremiz kalmaz ve kardeş olduğumuzu unutan diğer halkların yarattığı engellere sevgiyle yaklaşmalıyız.
Ancak tüm bu durumun üzerinde beliren ve belki de bizi bir halk olarak en çok farklı kılan bir özellik daha var: Diğerini ve onunla birlikte kaçınılmaz olarak kendimizi tanıma arzusu. Yakın ve uzak tarihimizde halkımızın bu tanıma, kabullenme ve uyum sağlama özelliğini sürekli gözlemliyoruz. Belki de Şuklev ve Nikolov’un girişimlerinin önündeki temel engeller burada gizlidir. Diğer halklar dünyayı sınırlar ve duvarlar inşa ederek fethedilecek bir toprak parçası olarak görürken, biz onu sürekli gelişeceğimiz bir yer olarak görüyoruz. Kendimizi aşmak için kendi benliğimizden çıkmamız gerekiyor.
Umuyorum ki bu geziyle Şuklev ve Nikolov, başkalarına karşı gösterdiğimiz uyum ve kabullenme yeteneğimizi bir nebze olsun aktarabilirler.
Aşağıdaki bağlantıdan Şuklev ve Nikolov’un Stojakovo’dan Pekin’e uzanan bu büyük macerası hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz.
Shuklev ve Nikolov ve geçmişin bir (t)hafızası olarak yolculukları